14 Şubat 2018 Çarşamba

14 Şubat Özel: Sevgililik veya Flört Caiz Midir, Haram Mıdır?

Of, of, of, of... Aman Allah'ım başlığa bak, konu sizce de harika değil mi? Yazının 14 Şubat'ta da yayınlanması ayrı bir güzel oldu şimdi. Sevgililik veya flört durumları tek Tanrılı dinler açısından sorun içerir mi ve bunlar kötü davranışlar mı bunu tartışacağız. Aslında benim önceki yazılarımı sadece bir kere okuduysanız bile buna nasıl cevap vereceğimi tahmin etmiş olmalısınız. Her yazımda bildirdiğim gibi bu tip durumlarda birincil kaynağımız kutsal metinlerin ta kendileri. Bizim hacılarla, hocalarla işimiz yok evelallah; kafamız zehir gibi çalışıyor çok şükür. Söylemeli miyim bilmiyorum ama dinler kronolojik olarak gidiyor haberiniz olsun.

Elbette sevgililik ve flörtlük dünyanın en çok "başkalarından başkalarına" anlamı değişen iki kavram olduğu için tanımlarını bana göre yaptıktan sonra dinlerin tutumuna geçeceğim.

Flört: Potansiyel sevgili olunacak kişiyi tanımak. Demo sürüm sevgili ilişkisi. Sorumluluk yüklenmeyecek kadar serbest, duyguları har vurup harman savurmayacak kadar düzgün olma. Olumlu sonuçlanması durumunda ilişki, olumsuz sonuçlanması durumunda kim bilir belki arkadaş kazanılan eylem. HER İLİŞKİDEN/SEVGİLİLİKTEN ÖNCE FLÖRT OLMAK ZORUNDA DEĞİLDİR.

Sevgililik: Birbirlerini, o oldukları için seven insanlar. Temiz duyguların tamamı, cinsel vaatler en geride. Ruh doyurucu. Sevilme-sevme ihtiyaçlarını gidermek. Mutualist olmak.

Yahudilik

Konu günahı, sevabı olunca en az bilgi bildiğim din Yahudilik oluyor çünkü bana göre Eski Ahit'in en azından Tevrat bölümü kesin iyi ve kesin kötü çizgileri çizmiyor. Kitap o zamanlara layık olarak konuyu daha temelden alarak yaratılış, Nuh tufanı gibi mitoslar içeriyor. Bana göre Eski Ahit en tarihsel kutsal metin olabilir, evrenselliği yok denecek kadar az.

Dinler tarihini bilmemden ötürü Yahudilik'in de tarihini gayet iyi bilirim. Hatta İsrail topraklarında aslen çok Tanrılı bir din anlayışı hakimken, Tanrılardan biri savaş tanrısı Yehova yalnızca kendisine tapınılmasını ister. Bu Tanrı, tanımı gereği her şeyi bilen değildir. Tam da bu yüzden Nuh tufanı olmuştur çünkü Yehova insanları yarattığında pişman olacağının bilgisini bilmiyordur. Bu da tipik "Tanrı nasıl olur da insanları yaratacağına pişman olacağını bilmez de tufan yapar." çelişkisinin tam olarak çözümüdür. Ben peygamberlerin yaşantılarının tarihsel gerçeklikler olduğuna inanıyorum, bunlar tarihsel gerçeklikler değillerse bile içlerinden çıkarılabilecek oldukça güzel dersler vardır.

İsa'yı Yahudi peygamberlerinden ayırırsak hemen hemen hepsinin evli olduğunu görürsünüz. Bu da bize ilk çinkoyu verir. Nitekim "Tanrı, Nuh'u ve oğullarını kutsayarak, 'Verimli olun, çoğalım yeryüzünü doldurun' dedi." (Yaratılış 9:1)

İkinci çinko; Yahudilere göre kederlenmek, zevk ve sefadan uzaklaşmak Tanrı'nın vermiş olduğu nimetlerin tam hakkını verememektir. Bu nedenle ötürü bu tip şeylerden uzak durmak resmen günah sayılmış ve saygısızlık olarak nitelendirilmiştir. Havva yüzünden ellerinden rahat yaşam alındığını sanan ve bundan ötürü kadınları hor gören bir Yahudi kesim olduğu gibi, kadınların Tanrı'nın bir lütfü olduğunu, onlarsız hayatın saçma/neşesiz olduğunu iddia edip onlarla birlikte olmanın sevap olduğunu düşünenler de vardı. Tabi ki de saçma olmasından ötürü ilk düşünce yavaş yavaş azaldı ve yerini ikincisine bıraktı. Hatta bu sebeptendir ki Yahudiler hiç çekinmeden şarap da içerler. Durum bu olsa da tecavüz asla ve asla meşru görülmez ve gerekli hukuki cezalar yerine getirilir.

Üçüncü çinko ve tombala; Süleyman'ın Ezgiler Ezgisi suresi (Eski Ahit için genellikle bölüm kelimesi kullanılır) baştan sona kadar bir kadın ile erkeğin birbirlerine olan aşklarını şehvetle haykırmalarını anlatır. En mühim ayetleri yazmam gerekirse;

  • Beni dudaklarıyla öptükçe öpsün! Çünkü aşkın şaraptan daha tatlı. (Ezgiler Ezgisi 1:2)
  • Ne güzel kokuyor sürdüğün esans, dökülmüş esans sanki adın, kızlar bu yüzden seviyor seni. (EE 1:3)
  • Seninle coşup seviniriz, aşkını şaraptan çok överiz. (EE 1:4)
  • Firavunun arabalarına koşulu kısrağa benzetiyorum seni, aşkım benim! (EE 1:9)
  • Yanakların süslerle, boynun gerdanlıklarla ne kadar güzel! (EE 1:10)
  • Ah, ne güzelsin, aşkım, ah, ne güzel! Gözlerin tıpkı birer güvercin! (EE 1:15)
  • Ne yakışıklısın sevgilim, ah, ne çekici! Yeşilliktir yatağımız. (EE 1:16)
Birbirlerine olan sevgilerini ve aşklarını itiraf eden bu çiftin söylemlerine "Ezgiler Ezgisi" denerek bile güzellendiği çok aşikardır. Yani sevgililik, aşk ve flört söz konusu olduğunda Yahudilik buna yeşil ışık yakar.

Hristiyanlık

OHOHOHOHOHOH EVEEEEEET. Sapkın batının ahlaksız dinine geldik sonunda ve tahminimce en uzun yazacağım bölüm burası olacak. Öncelikle HRİSTİYANLIK DA DİĞER İBRAHİM DİNLERİ GİBİ ORTA DOĞUDAN ÇIKMADIR. Oh, güzel devam edelim.

Konu Hristiyanlık olunca hangi telden çalacağımı hiç bilmiyorum çünkü mezhepçilik Hristiyanlık'ta da dibine kadar yaşanır. O yüzden Katolik, Ortodoks, Protestan, Mormon, Yehova Şahitleri, Ünitertenizm hangi birinden anlatayım bilmiyorum. Çünkü içlerinde teslisi kabul eden de reddeden de vardır. Ben bu metin için sadece ortak düşüncelerini sunmayı düşünüyorum.

Öncelikle Yahudilik'te bahsetmiş olduğum öğretilerin bir kısmını ve Eski Ahit ayetlerini Hristiyanlık için de söyleyebiliriz çünkü İslamiyet'de "kitaplara iman" olmasına rağmen sadece tek bir tane kitap varmış gibi hareket edenlere -ve hadis gibi aptalca bir şeyi de kabul edenlere- nazaran önceki metinleri de kabul eder, kutsal görür ve inanır.

Birinci çinko çok basit bir yerden gelecek. Hristiyan erdemleri üç tanedir ve üstelik teolojiktirler. Bunlar;
  • İman
  • Aşk
  • Ümit
Detaylandırmaya gerek var mı? Bu erdemler temeldir, bazdır. Bu erdemler temelinden iyi hareketler çıkar. İmandan Tanrı'ya tapınma, Aşktan sevgi, Ümitten Mesih'in geri dönüşü gibi çok basit örnekler verilebilir. Sevgi ve aşk Hristiyan teolojisinin merkezidir. Hem kulların birbirini, hem de Tanrı'nın bizi sevdiği sık sık öğüt edilir. Hatta çok kez emir bile edilir. İsa'nın çarmıha gerildiğine söylediği şu sözler yürek titretir;

"`Komşunu sev, düşmanından nefret et' denildiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, düşmanlarınızı sevin, size zulmedenler için dua edin." (Matta 5:43-44)

İncil'deki sevgiler incelendiğinde şunlar görünecektir;
  • Tanrı/Rab sevgisi (Matta 22:37)
  • İsa'nın sevgisi (Yuhanna 13:34)
  • Kardeş sevgisi (Yuhanna 4:18-20)
  • Komşu sevgisi (Matta 5:43)
  • Düşman sevgisi (Matta 5:39 / Matta 5:44)
  • Aşıkların sevgisi (Koloseliler 3:12-14)
Yuhanna 4:8'de söyle bir cümle geçer; "Tanrı sevgidir." aslında bu yapılabilecek en kapsamlı ve tanrısal, Tanrı tanımı olabilir. Düşmanını sevmek herkesin yapabileceği bir erdem/durum değildir. Hiç şüphesiz Tanrı bunu yapabilir. Kendi teoloji kılavuzumdan örnek vermem gerekirse; Tanrı yasaları herkes için vardır. Kendisini, reddedenlere bile. Bu da Tanrı'nın düşmanını (reddedeni) bile sevdiğini istisnasız kanıtlar. Bu durum aşırı rağbet gören bir ateist sayfasında -hangi sayfada gördüğümü boş verin- görmüş olduğum "Tanrı'yı reddediyorum ve lanetlendim, gözlerime perdeler indi fakat hala hayatımda pozitif olaylar oluyor." saçma yorumun cevabıdır. Aynı şekilde "Ben zaten sınavdan kaldım neden hala başıma kötü olaylar geliyor eğer bunlar imtihansa?" aptal sorusunu da çöpe atar.

Şimdi siz buraları okurken konudan saptığımı düşünebilirsiniz fakat ben sizlere sevginin çok çok temel alındığını vurgulamak istiyorum. Konu sevgi olunca binlerce ayet yazabilirim buraya, İncil bu konuda hiç sıkıntı çekmeyen bir kitap; Eski Ahit de öyle. Fakat konumuzun sevgisinden yani aşktan bahsetmeye devam edelim.

Yahudilikte dinler tarihinden atıf yapmıştık ya, hadi Hristiyanlık'ın ikinci çinkosunu da dinler tarihinden yapalım. Bildiğinizi düşünüyorum ki Meryem Ana/Hz. Meryem İsa'nın bakire annesi. Peki ya İsa doğmadan önce Meryem'ın sevgilisi yok muydu, hayır. Joseph-Yusuf ile Meryem iki aşıklardı. "Aşık olduklarını nereden çıkardın, ya evlilerse?" diye sormanız çok muhtemel fakat anlattığım tarihte henüz evli değiller, sonra evleniyorlar. 

Dediğim gibi Meryem ve Yusuf iki aşık, sevgililer. Bazı kaynaklara göre nişanlı oldukları da geçer. Üstelik bu sevgi öyle kıçı kırık menfaatli bir sevgi değil. Meryem-Yusuf çiftine baktığımızda harbi aşk, saf sevgi ve İsa'nın annesi olacak kişi kadar iffetli bir sevda görürüz. Bu konuda Meryem'de Yusuf'da oldukça hassastı. Koyu dindar, tam Yahudilerdi. 

Ardından mucizevi bir şekilde Meryem hamile kaldı. Meryem, hamileliği sırasında uzaklardaydı ve hamileliğinin dördüncü ayında evine yani Nasıra'ya geri dönecekti. Herkes hamile olduğunu er ya da geç öğrenecekti. Döndü de, Yusuf onu üç aydır görmediği için heyecanla karşıladı. Meryem Yusuf'a herhangi bir cinsel ilişkiye girmediğini söylese de Yusuf'un bunu anlaması ve inanması oldukça zordu. Yusuf, Meryem'in saygı duyulan ve iffetli bir kadın olduğunu çok iyi biliyordu fakat Yusuf'a göre Meryem ne iddia ederse etsin başkasından hamile kaldığı izlenimini uyandırıyordu. Meryem'i çok ama çok seviyordu.

Yusuf onun herkese rezil olmasını istemiyordu. O sebepten ötürü sessiz sedasız ayrılmayı düşündü ve bunun planını yaparken uyuya kaldı. Rüyasında melek göründü ve şöyle söyledi; "Davut oğlu Yusuf, Meryem'i kendine eş olarak almaktan korkma. Çünkü onun rahminde oluşan, Kutsal Ruh'tandır. Meryem bir oğul doğuracak. Adını İsa koyacaksın. Çünkü halkını günahlarından O kurtaracak.” (Matta 1:20)

Ardından dedikoduların ve iftiraların bini bin para! Hani yukarıda sormuştuk ya "Belki evliler, nereden biliyoruz?" diye işte bu durum tam da evli olmadıklarına kanıttır. Evli olmaları durumunda zaten bir sorun çıkmaz, ayıplanmaz, iftira atılmaz ve dedikodu yapılmazdı. Matta ve Luka Türkçe çeviride nişanlı olduklarını söyler. İngilizce metine (Kral James versiyonu) baktığımızda espoused (fiilin ikinci hali) görünür ki bu; "benimsemek/benimsenen" anlamına gelir. Grekçe orijinal metinin (en azından Matta 1:18'inde) Yusuf ile Meryem'in ilişkisine dair bir şey yazmaz. Başka bir İngilizce İncil'de (New International Version) married to yani evli oldukları yazar ki bu imkansızdır. Açıkladığım gibi evli olmaları durumunda ortada bir sorun olmazdı zaten.

Üçüncü çinko fakat henüz tombala olmayan argüman 1. Korintliler ve Koloseliler sureleri. Haydi bunları incelemeye başlayalım ve sırayla gidelim. Öncelikle 1. Korintliler; Pavlus'un Korintliler'e yazdığı ilk mektup. Tıpkı Ezgiler Ezgisi'nde olduğu gibi bize bu konu hakkındaki ipuçlarını doğrudan veren en mühim ayetleri madde madde sizlere paylaşacağım.

  • İnsanların ve meleklerin diliyle konuşsam, ama sevgim olmasa, ses çıkaran bakırdan ya da çınlayan zilden farkım kalmaz. (1. Korintliler 13:1)
  • Peygamberlikte bulunabilsem, bütün sırları bilsem her bilgiye sahip olsam, dağları yerinden oynatacak kadar büyük bir imanım olsa, ama sevgim olmasa, bir hiçim. (1.K 13:2)*
  • Varımı yoğumu sadaka olarak dağıtsam, bedenimi yakılmak üzere teslim etsem, ama sevgim olmasa, bunun bana hiç bir yararı olmaz. (1.K 13:3)
  • Sevgi sabırlıdır, sevgi şefkatlidir. Sevgi kıskanmaz, övünmez, böbürlenmez. (1.K 13:4)
  • Sevgi, kaba davranmaz, kendi çıkarını aramaz, kolay kolay öfkelenmez, kötülüğün hesabını tutmaz. (1. K 13:5)**
  • Sevgi asla son bulmaz... (1. K 13:8)
  • İşte kalıcı olan üç şey vardır: İman, umut, sevgi. Bunların en üstünü de sevgidir. (1. K 13:13)***
*: Bu ayeti okuyup da mest olmamak içten bile değil. Bilgi bilen insanın erdemi süpheye mahal vermeden sağlanmıştır sağlanmasına da onu insan yapan özel duygu "sevgi", dünya üzerindeki canlılardan farklı kılar. İyiden iyi türeyecekse sevgiden de iyi şey türer çünkü sevgi iyidir, çok iyidir.

**: Okur okumaz Platon'un ideal aşkı "Platonik aşıklık"tan bahsedildiği çok bellidir. Platonik aşkın günümüzde kullandığımız anlamından çok daha farklı kullanıldığını zaten önceki -ve en çok okunan- yazımda anlatmıştım. Kendi çıkarını aramaz, karşılıksızdır. Kusurlara rağmen sevdalanılır ve hakiki bir diğer deyişle ideal seviciler vakt-i zamanı geldiğine kirli çamaşırları (kötülükleri) ortaya dökmez.

***: Hristiyanlık yazımın başında da eklediğim üç erdemi bu ayette görüyoruz. Bu ayeti tekrardan almamın sebebi; "Bunların en üstünü de sevgidir." sözü. Bir kutsal metinde iman etmekten bile üstün görülen sevgi? Sevgi duygusuna çok büyük iltifat aynı zaman da "Sevgi oldu mu gerisi de gelir çünkü iyiden iyi türer." düşüncemi tam anlamıyla destekleyicidir.
  • Öyleyse, Tanrı’nın kutsal ve sevgili seçilmişleri olarak yürekten sevecenliği, iyiliği, alçak gönüllülüğü, sabrı, yumuşaklığı giyinin. (Koloseliler 3:12)
  • Bunların hepsinin üzerine yetkin birliğin bağı olan sevgiyi giyinin. (K 3:14)
  • Ey kocalar, karılarınızı sevin. Onlara sert davranmayın. (K 3:19)
Dördüncü çinko ve tombala İsa'nın çarmıha gerilişinin baştan aşağıya kadar sevgi üzerine olması. Fakat hali hazırda bu madde çok uzun olduğu için sizi "İtiraflarım ve Hayallerim - 1" yazımın Teslis kısmına yönlendiriyorum. Oradan benim teolojime göre Teslis'in ne olduğunu ve Hristiyan aleminin nelere temellendirdiklerini özetle öğrenebilirsiniz.

Ayetler, öğretiler, dinler tarihine bakıldığında üç yetmez, dört tane argüman sunduğumuz Hristiyanlık'ta da aşk, sevgililik ve flört günah değildir ve yeşil ışık şüpheye mahal vermeksizin yakılır.

İslamiyet

Evlilik ve yuva kurma meselesi diğer iki dinde olduğu gibi İslamiyet'te de çok mühimdir, tavsiye edilir hatta evlenmeyen dinen değil ama toplumsal olarak baskılanır. Bunun sebebi aslında dünyanın en güzel şeyi olacakken tabi ki kurucusundan sonra amacından sapan Ümmetçilik yani 600'lü yılların giriş seviyesi tek çatı altında toplama hümanizmidir. Daha önceki yazılarımda Muhammed'in hümanizmini yani ümmetçiliğini bolca övdüğümü hatırlıyorum, konusu açılmışken tekrar öveyim. Muhteşem zekice ve sevgi erdemini içeren bir hamle. Fakat peygamberin ölümünden sonra ümmet olmak için insan olmak yeterliyken Müslüman olmak zorunda kalındı.

Çinkolarıma başlamadan önce İslamiyet'in Yahudilik ve Hristiyanlık kadar öteki dünya ruhaniliğinde olmadığını söylemem ve bunun dengesinin harika ayarlandığını itiraf etmek zorundayım. Kuran'daki emirler ve tavsiyeler hem bu dünya için hem de ahiret dünyası için harika dersler içermektedir. En temel öğretilerden biridir; hiç ölmeyeceğini zanneden biri gibi çalış, yarın ölecek biri gibi de tedbirli ol.

Konumuz evlilikten ziyade onun öncesi, aşk ve flört. Bununla alakalı özel vurgu bir ayet bulamadım. Buradaki yöntemimiz ayetlerin onaylamasından ziyade aşkın ve sevgililiğe karşı olan tutumların rasyonel yalanlaması olacak.

Birinci çinko bu konudaki en sağlam çinko. Aşk/flört haramdır diyenlerin dayanıksız argümanları. Aynen şunları duyduğuma yemin edebilirim; "Flört haramdır çünkü Müslümanların lügatında bulunmaz. İfade ettiği mânâ da Müslümanların hayatında bulunan bir olay değildir." Bu yaklaşım -bu konuda asla mütevazi davranamam- teolojiyi hiçe saymak ve bütün metodolojisini yerle bir etmektir. Atılan bu argümanın dinden ziyade, siyasal ya da ideolojik temelli bir argüman olduğunu görmemek için aptal olmak gerekir.

Bu konuda Kuran'dan değil hadisten güç alırlar ve muhafazakarlığının en üst seviyelerini bu tutumda görürsünüz. "Bir kadın ve bir erkek yalnız kalırsa üçüncüsü şeytandır." veya "Sakın bir erkek, yanında mahremi olmadıkça yabancı bir kadınla yalnız kalmasın." gibi hadisler bütün erkeklerin potansiyel birer tecavüzcü olduğunu iddia eder. Bunun cevabını Eski Ahit'ten Eyüp ve Kuran'dan Nur suresi verir;

  • Gözlerimle antlaşma yaptım. Şehvetle bir kıza bakmamak için. (Eyüp 31:1)
  • Mümin erkeklere söyle, bakışlarını indirsinler (haramdan sakınsınlar), ırzlarını korusunlar. Bu, onlar için daha temizdir. Muhakkak ki Allah, yaptıkları şeylerden haberdardır. (Nur Suresi 30)
 Bunun üstüne başka söz söylemeye gerek yok, yeterince açık ve konunun insanın fikri, zikri olduğunun harika kanıtıdır.

İkinci çinko "Aşık olduğunda bu zevk ve sevda Allah'ı unutturur ve onun sevgi kontenjanından yer kaplar." argümanın boktanlığındır. Asla yalanlamam "Kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur." (Rad Suresi - 28) fakat bu cidden bütün eylemlerimizi kapsar mı? Buna göre futbol maçı seyretmek de, müzik dinlemek de haramdır. Sevgi erdemse eğer onu tattığı için Allah'ına şükretmeyen hiç mi yoktur? Aynı boktanlık "Diziler, filmler gerçek aşkı yansıtmaz, bilinç altınıza mesaj yollanıyor, büyük oyunu görün artık." düşüncesinde de vardır, ya artık kibar olmayacağım bir siktirin gidin amk.

Üçüncü çinko yine atılan bir argüman fakat içlerinde belki de en mantıklı ve ayetsel olması bakımından da en takdire şayan argüman olmasına rağmen çözmesi de bir o kadar kolay. Ayet;

  • Ve zinaya yaklaşmayın! Çünkü o, fuhuş ve kötü bir yoldur. (İsra Suresi - 32)
İsra suresi 32. ayet temel alınarak ortaya atılan düşünce "Zinanın yapılmasına değil zinaya yaklaşmanın bile yasaklandığı bildiriliyor. Bu sebeple aşk, flört haramdır çünkü zinaya yaklaştırır." Öncelikle el ele tutuşmak, sarılmak, evli olmayan insanların tokalaşması gibi eylemler asla zina değildir, bunların zinalığı sapkın mezhep öğretilerinden öte değildir. Asla Kuran'la temellendirilmemiştir. Zinanın tanımı oldukça basit ve açıktır. Evlenmeden önce yapılan cinsel ilişkiye zina denir. Bu kadar, bitti. Ötesi berisi yok. Kafanızda soru işareti oluştuysa belirteyim zina Yahudilik ve Hristiyanlık'ta da ziyadesiyle kötüdür. Buna rağmen aşk yasaklanmaz, bu durum İslamiyet için tam gaz devam etmektedir. Daha yazının başına yapmış olduğum sevgililik tanımımca hiç bir sorun da teşkil etmez, sevmeye devam edin!

Dördüncü çinko nam-ı diğer tombala içime sinmese de değinmek istediğim bir konu. Hali hazırda yukarıdaki paragrafta değindiğim gibi bir takım eylemlerin temellendirilmesi Kuran'dan değil, mezheplerdendir. Bunun da en iyi örneği hiç şüphesiz -ağır konuşacağım hazır olun- hayata bir sıfır geride başlayan Nurculardır. Kayyumlanayım, umrumda değil. BÜTÜN dinlerdeki tarikatlaşmalar ve mezhepleşmeler sapık sapkınlardır. Nurcuların o sohbetlerinde hiç eksik etmedikleri Risale-i Nur, kimi iyi/kötü, günah/sevap kararlarında Kuran'dan bile üst gördükleri bir kaynak. Yazımın bu noktasına kadar size kaç tane ayetten alıntı yaptım ve hepsi kutsal metinlerin ta kendilerindeyken bu zihniyet alıntılarını sürekli alıntılarını Said Nursi'nin kitaplarından alırlar, Kuran yetmiş gibi.

Kötülüğe bulaşan insanların yollarının yol olmadığını belirtmek istiyorsun? Bakara:7, Kuran'ı anlamanın ilk şartının temiz kalp ve hoş iman gerektiğini mi vurgulamak istiyorsun İsra:45, Düzen, kusursuz tasarım ile alakalı argümanını mı destekleyeceksin Bakara:164.

Haram sevda deyip insanların yüreklerine cehennem korkusu salmak neden, ey Nurcular? İslami forumlarda okuduğum kadarıyla "Biz birbirimizi seviyoruz, gönül eğlendirmiyoruz yine de mi haram?" ve buna benzer yorumlarla bu yalana kanmış gibiler. Hakiki kötülükler ve haramlardan kaçınmak oldukça kolayken sahte haram aşktan kaçınmak oldukça zordur çünkü ruhtan gelir. Fıtratta vardır. Bununla birlikte bir çok müminin haram olduğunu bile bile (fakat olmadığı halde) ilişkilerine devam ettiğini görürüz. Çünkü -hatırlatmak gerekirse-; Sevgi sabırlıdır, sevgi şefkatlidir. Sevgi kıskanmaz, övünmez, böbürlenmez. (1.Korintliler 13:4)

Kuran, istedikleri manipülasyon gücü yerine her insanın hür irade sahibi olduğunun hatırı ve "Akıl etmez misiniz?" diyerek insanlığa çok kez uyarı vermesinden olacak ki tam kapasite samimiyetle tek/ana kaynak olarak Tanrı kelamı yerine beşer şaşar hoca efendi hazretlerinin sözlerinin peşine gitmişlerdir. Bakara suresinde bahsedilen perdeler bu sapkınların gözündedir, içiniz rahat ola.

Tam dört değil, üç artı bir çinkoyla birlikte tombalayı bulduğumuz bu bölümde de; sevmek, aşk, flört gibi erdemler İslamiyet tarafından yasaklanmamış ve yeşil ışığı yakmıştır. En fazla bütün dinler tarafından yasaklanmış olan şey karşı tarafı (şu kelimeyi kullanmayı hiç sevmem ama) tavlamak için, hoşnutluğunu kazanmak için söyleyeceğiniz yalanlar günah olabilir. 

Peki, iyi güzel bunlar kötü davranışlar değilmiş peki ya ilişki süresince yaptığımız hiç bir eylem kötü değil mi, bu ne biçim soru elbette kötü davranışlar var. Gerek din temelli gerek benim adını çok sevdiğim Aşk Etiği'me göre. Fakat konumuz ilişki sürecinden ziyade öncesi; sevgi ve aşk. Size uzun uzun Aşk Etiği'min temellerini anlatmayı çok isterdim, Schopenhauer'un kendi etiğini övdüğü gibi övmeyi de isterdim emin olun. Benim Aşk Etiği'mle yoğurulmuş bir ilişkinin mutsuz ya da erdemsiz olma ihtimali asla yok. Aşk Metafiziği varsa Felsefesi de Vardır diye bir eserle uğraştığımı biliyorsunuzdur. Hem kitaplaştırma aşamasındaki benim çizmemi aşan bütçeler, hem değindiğim konu itibariyle de arz talebin az olacak olması, hem de tarihin başından beridir hakkında yazılıp çizilen aşk hakkında henüz kendini kanıtlamamış biri olarak atıp tutmak istemediğimden iptal ettim. Bilgi, ahlak, sanat, din ve siyaset felsefeleri gibi litaratüre "aşk felsefesi" diye bir tür eklemeyi emin olun ki çok isterdim. Bu kitap her daim içimde bir ukte olarak kalacaktır, bipolar kişiliğime güvenemiyorum belki yarın öbür günde elimde fiziksel bir kopyayla çıkagelmişim. Neler olacağını zaman gösterecek. Bunun da açıklamasını yapmak istiyordum iyi oldu araya sıkıştırdım.

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Toparlamak gerekirse sevgi bir erdemdir ve üç dinde aşka herhangi bir yasaklama getirmemiştir. Aşk doktoru çok çirkin ve iğrenç bir tabirdir. Fakat aşk filozofu harikadır. Bu sebepten ötürü bu küçük aşk filozofunuz ve teologunuz Sevgililer Günü'nüzü kutluyor. Buyurun benden size bir adet Afrodit götü; <3
BONUS: Budizme göre sevgi, başka bir insanı severek kendi parçanız olarak görmeniz demektir. Aynı zamanda onun kişisel gelişimine katkıda bulunursunuz. Bu Nirvana'ya giden en nadide ve güzel yollardan biridir. Şartsız iyilik (yine Platonik aşıklık) ve huzur/mutluluk içerir. Sizi mutlu etmek isteyen kişi asla ağlatmaz; sevgi hakiki -yani ideal- olduğunda kederden arınmıştır. Buda'ya göre aşkın formülü dörttür; sevgi, şefkat, nezaket ve neşe.

Umarım zevk alarak okumuşsunuzdur. Yazım yanlışı gördüğünüzde bildirmeyi ve fikirlerinizi söylemeyi sakın ihmal etmeyin. Sevgiyle kalın.

11 Şubat 2018 Pazar

İtiraflarım ve Hayallerim - 1

Tolstoy'un "İtiraflarım" eserinden acayip özendiğim yazıya hoş geldiniz fakat ben görüp arttıryorum ve beş madde halinde hayalini çokça kurduğum ve bu saatten sonra imkansız gibi gelen fakat "belli mi olur neden olmasın" diyerek resmen bipolar düşüncelere sahip olduğum senaryolardan bahsedeceğim. Öncelikle burayı ve sizi biraz övmek istiyorum.

İtiraflarımın ilki buranın benim için doğal bir anti-depresan olduğunu söylemek olurdu sanırım. Çünkü gerçekten gerek yaptığım işlerin gerek hobilerimin hiç saygı görmediğini düşünüyorum ve hatta düşünüyorum değil öyle. Örnek vermek gerekirse hem çocukken hem de şimdi babam benim oyun oynamama hiç saygı duymazdı. Hani desem başarısız bir öğrencilik ya da sancılı bir sosyal hayat geçiyorum en azından biraz hak verebilirdim fakat aldığım notun 90 değil 95, 95 değil 100 olması gerektiğini düşünen sapkın herifin tekiydi/tekidir. Sürekli, çalışmamı değil "ders" çalışmamı öğüt eder dururdu. Onun yüzünden sancılı bir SBS dönemi geçirmem de cabasıdır. Elbette salsın beni lay lay lom olsun demiyorum ama ben sınavdayken bir soru işaretlerken "Şimdi bu yanlışsa babama nasıl hesap veririm?" dediğimi çok net hatırlıyorum. Ayrıca 7. sınıftaki sınavım oldukça kötü geçmişti (en azından ben öyle sanmıştım) ve eve gitmekten korkar oluşum beynimi kemirir durur. Ayaklarım adım atıyor ama iki ileri bir geri. Ona göre hayatımdaki her başarısızlığın suçlusu oyunlar ve bilgisayardı. Bana göre de biraz eğlence aradığım kaçış alanları. Başarısızlık dediğim şeyler de takdir belgesinin yanında onur belgesi getirmemek ya da karne ortalamamın 95 yerine 90 olması gibi şeylerdi. Nitekim hâlâ daha saygı duymaz, kafası asla almıyor.

Bir diğer örnek de annem olurdu sanırım fakat bu onu tamamen suçlayabileceğim bir şey değil çünkü nesil farkı burada kendini ister istemez belli ediyor. Dersler ve okul konularında bana güveni tam, benim ne zaman-ne yapmam gerektiğimi bildiğime inanması aşırı güzel. Buradan ayrılan durum her bilgisayarın karşısında geçtiğimde oyun oynadığımı sanması. Mesela bir yazı hazırlıyorum veya mühim bir haberin detaylarını almam gerekli onun için bilgisayarın başındayım ve beni bazen gerekli, bazen aşırı gereksiz bir durum için çağırdığında biraz süre istediğimde oyun oynadığımı sandığı için suçlayıcı şeyler söylüyor. Buna bazen sinirleniyorum bazen sinirlenmiyorum çünkü dediğim gibi "sanıyor". Ayrıca bu her daim yaptığı bir şey de değil çoğu zaman tolerans gösteriyor.

Daha fazla örnekle kafanızı şişirmek istemiyorum ama bu kimseler tarafından saygı görmüyor ki. Felsefe okumam, yapmam bununla birlikte onu hayatımın yönelticisi haline getirmem sayısız insan tarafından "boş iş, ne gerek var, gereksiz, saçma" gibi ithamlar duymak eh takdir edeceksiniz ki bir süre sonra can sıkıcı hale geliyor. Hatta eski yazılarıma (en iyi örneği Hobilere Yapılan Ayrımcılık) baktım ve bu paragrafın ilk cümlesini yazarken aklıma geldi her daim "canınızı sıkmak istemem, kafanızı şişirmek istemiyorum, biliyorum tanımlamalar biraz can sıkıcı ama, konu yine din felsefesine geldi biliyorum sevmiyorsunuz ama" tipindeki sözcük takımlarını aşırı sık kullanıyorum. Bana bunların gerçekten gereksizliğini kabul ettirdiğiniz yetmiyormuş gibi kendi fikirlerimi açıklarken aşırı utanır, sıkılır olmuşum. Bu sizin suçunuz.

Bu sayfayı açıp buraya kadar okuduysanız bana değer vermiyorsanız bile en azından saygı duyuyorsunuzdur demek. İşte tam da bu yüzden burası ve siz benim doğal anti-depresanlarımsınız. Sizi sevmemek elde değil canlarım benim, öpüyorum hepinizi. Nazi sempatizanı ve çomar olanınız varsa onlar hariç. :v

İkinci itirafım "sevgisizliğin en diplerine düştüğüm" zamanlarda Teslis'in acayip mantıklı gelip bir aralar ona inanmış olmam olacak. Benim teolojimde teslis ikiye ayrılıyor; Tanrı oğlu İsa içeren Teslis ve Tanrısal öze sahip Tanrı oğlu İsa içeren Teslis olmak üzere. İkinci olanın doğruluğu savunulurken şu argüman ortaya atılır; "Tanrı bizi o kadar çok sever ki İsa formunda ete kemiğe büründü ve herhangi bir aracı olmadan kulları ile doğrudan içli dışlı oldu. Yine sevgisinden ötürü günahlarımızın affı için insan sureti çarmıha gerildi." O halde bunu duyan ben gerçekten çok etkilenmiştim, aslında hâlâ daha etkileyici fakat Tanrısal öze sahip Tanrı oğlu İsa Teslis'inin tutarsız, saçma, akıldan uzak ve dünyadaki hiç abartısız BÜTÜN kutsal metinlere (ve evet İncil dahil) ters düştüğünü gördüğümde anında bıraktım. Hele ki Augustinus'un "Bizim aciz dilimiz Teslis gibi kutsal, karmaşık sistemi tam olarak ifade etmek için yetersizdir bu yüzden sürekli bir yerlerden fire verirmiş gibi görünür." tarzındaki aptalca düşüncesi de tuzu biberi oldu. Tanrı sevgisinden bahsetmek için ille de İsa'nın tanrısallığına ihtiyaç da yok hani.

Madem konu inançlara geldi üçüncü itirafım ise teizmin beni intihardan kurtarması olsun. Uzun bir süre boyunca intihar konusunda çok kafa patlattım, denemedim fakat çok sık düşünür oldum. İntihar ettiğimde neler olurdu, eminim ki üzülen dahi olmazdı, intihar notuma ne yazardım gibi şeyleri düşünmeden kendimi alamıyordum. İntihara meyillilik üzerine sıkıca yapılan araştırmaları ve yazılmış makaleleri okuyordum. 6 madde vardı onlar da şunlardı; Yalnızlık - Kendine acıma - Istırap - Depresyon - Çaresizlik veya Umutsuzluk - Ölüm veya İntihar. Bunu okuduğumda çok korkmuş, elim ayağım buz kesmişti. Gerçekten ölümü saf olarak hissettiğim anlardan biri olduğuna yemin edebilirim. Tam da sırasıyla olmak üzere hali hazırda ilk beş maddeyi zaten kendime gösteriyordum geriye son madde olan intihar kalmıştı. Hiç şüphesiz bu tip durumlarda yapmanız gereken şeyi yapmalıydınız. Kendimi Tanrı'nın kollarına bıraktım ve onun evreninde yaşamın anlamsızlığının imkansız olduğunu gördüm. O'nun yarattığı hayat elbette anlamlı olmak zorundaydı. Kıssalardan hisse çıkardım, anlam yükledim ve işte şimdi buradayım. Şu an itibariyle intihar aklımın ucuna bile uğramıyor çünkü şunu gayet iyi biliyorum ki; "Allah'ı olan asla kaybetmez." Yaratıcı/Rab olmasa ve hatta din indirmemiş olsa şu an ölü biri olabilirdim. Çokça kez şükürler olsun.

Ölü olmak bizi dördüncü itirafımıza getiriyor olmalı. Bana göre (nitekim Kant'ı baz olarak söylüyorum) iyi insan olmak bir ödev. Herkes iyi olmak zorunda ve "vay be iyi biriymiş" diye övgü almamalı. Hiç bir şoför güzel araç kullandı diye övülür mü, hayır. Nitekim bir insan da iyi olduğu için övülmemeli. Erdemli insan, eline kötülük yapma imkanı geçse bile kötülük yapmayan insandır. Bunun ışığında hareket etmeye çalışıyorum fakat ahlak, toplum baskısı ve cehennem olmasaydı kesinlikle cinayet işlerdim. Bu sadizmden değil, kıskançlıktan ötürü. Çok çok çok kıskandığım biri var ve o kadar çok kıskanıyorum ki 9mm baretta mermisini tam da anlının çatından vurmayı gözümü kırpmadan yapabilirim. Kim olduğunu, neci olduğunu ve ne iş yaptığını elbette söylemeyeceğim bu kişi sıklıkla okul yolunda aklıma geliyor, sebebini benim de bilmediğim bir şekilde. Bu dürtümü araştırdım ve bilimin de tam olarak onayladığını gördüm. Uzun lafın kısası hastalık ya da delilik değil baya bildiğiniz doğamızda olan ya evrimsel ya da fıtratsal olarak içimize işlemiş. Bu durum tam da şuna temellendiriliyor. "Birini kıskandığınız zaman onun yerinde olmak isterseniz. Onun yerine olma ihtimaliniz yoksa 'Madem ben o değilim, o da o olmayacak!' şeklinde bir dürtü geliştirerek onun öldürülmesi gerektiğini düşünmeye başlıyorsunuz. Sizin sahip olmadıklarınıza sahip olmasıyla 'Ben de yoksa kimselerde olmasın' düşüncesi sizin hayvanî yanınız olan süper egonuzdan gelir. Hali hazırda id ve ego ara buluculuğu bu düşünceye sahip olsanız bile yapmanızı engelleyecektir." Demem o ki bunun olmayışı anormal ve hayatta kalmak için şart. Ayrıca kötü eylemlerin filtrelenmesi hele ki benim gibi teist için oldukça kolay olduğunundan bu bir problem değil, aksine hayatta tutucu bir etmen.

Sırf beş tane olsun, düz olsun diye bir itiraf yazmak daha istiyorum. OKUDUĞUM OKULDAN DA, BÖLÜMDEN DE MEMNUN DEĞİLİM AMAN ALLAH'IM. Bölümü değil ama okulu bunu bile bile tercih ettim o yüzden pişman değilim. En azından canım evim, canım memleketim İstanbul'dayım. Ayrıca tercihini yapabileceğim en iyi okul olduğunu hâlâ düşünüyorum. İngilizlerin bir lafı vardır bilir misiniz; Still better than Nişantaşı, Fatih Sultan Mehmet ve Haliç Üniviersitesi. O yüzden şikayet etmiyorum, kendimi paralamıyorum ama yine memnun olmadığımı belli etmek istiyorum. Belli mi olur belki başka okullara transfer olurum. :v

Şöyle bir yazdıklarıma baktım da metin okumanız için oldukça uzun olmuş o sebepten burada kesip yazıyı 2 bölüm haline getiriyorum. İlk yazıda 5 adet itirafımı okudunuz, ikinci yazı da 5 adet hayalimi okuyacaksınız. Yazının burasına gelen sen, çok teşekkür ederim. Vallahi lan.