28 Mayıs 2019 Salı

Oruç Üzerine Bir Diyalog


Mehmet: Hava her ne kadar sıcak olsa da buraya gelmemiz gerçekten çok iyi oldu. Seninle birlikte denize bakıp uzunca süre sohbet etmeyi gerçekten de özlemişim.

Isaac: Çok aceleci davranma sevgili dostum, zaman senin için yavaş geçiyor olacak ki buraya geleli çok da vakit geçmedi. Daha koşacağımız çokça konu, çokça sohbet olacağına eminim.

Mehmet: Of of, yazık, yazık!

Isaac: Ne oldu sevgili dostum? Bu ses tonunun bu kadar kızgın olması için birinin yüksek mertebeden bir aptallık yapması gerekli. Şöyle bir etrafıma bakıyorum da pek anormal bir şey göremiyorum. Sıradan hayatın, sıradan insanları bu koşuşturma içerisinde devam ediyor gibi. Otobüsüne yetişmeye çalışan öğrenciler, bankta oturan teyzeler, uçan yabani güvercinler ve onları sinsice izleyen kediler haricinde pek de bir şey yok.

Mehmet: Olmaz olur mu?! Şuraya bak, Ramazan ayında bir şişe suyu nasıl da kafasına dikip lıkır lıkır içti. Hadi benim canım çekmez, etmez. Fakat insan da insanın halinden anlasın canım. Ayıp denen bir şey var. Zaten halihazırda oruç tutmaması apayrı bir rezalet değilmiş gibi utanmadan sıkılmadan yeyip içmesi onu çok daha fazla rezil biri yapıyor. Kusuruma bakma sevgili dostum, biraz iddialı bir laf olacak ama saygı göstermeyenin de saygı duyulmasını beklemek çok ilginç bir tutarsızlık!

Isaac: Öncelikle senin bu kadar sinirlenmiş olmanı gerçekten çok iyi anlıyorum. Fakat sinirlenmeni anlıyor olmam, onu haklı bulduğum anlamına gelmiyor. Şu an senin üzerinde de apaçık görüyorum ki din, din öğretisi ve ritülleri; kültür ile inanılmaz şekilde iç içe. Örnek vermek gerekirse günümüzde birtakım ırkların adlarını inanmış oldukları dinler belirliyor. Mardin çevresinde yaşayan Hristiyan Kürtlere Süryani, Müslüman olan Sırplara Arnavut demek, kesinlikle konuştuğumuz konunun en iyi örneklerinden olsa gerek. Üstelik sadece bu da değil. Schopenhauer'un yaratmış olduğu Demopheles karakterine göre Türkiye'nin konumuna rağmen bir Avrupa ülkesi sayılamamasının en büyük nedeni kesinlikle dindir.

Senin şu an sinirlendiğin şey artık dini bir görevin ötesinde kültüre karşı gelinmesinden kaynaklı olduğuna eminim. Fakat atlamış olduğun nokta her sosyal bilimcinin bildiği gibi kültürsüz insan yoktur, kültürü farklı insan vardır. Kültür; köktür, kimlikle gelir. Bu yüzden içinde yetiştiğimiz topraklar içerinde dini görüşlerimiz değişse bile hala daha o dini görüşün izlerini taşımaktan çekinmeyiz. Şaşırırken Allah Allah der, bir şeyin olmasını dilerken maşallah der, teşekkür etmek için de eyvallah deriz. Bu olay, o kadar normaldir ki üzerinde herhangi bir tartışmaya gerek dahi yoktur. Çünkü bunlar artık sevap kazanmak amacıyla söylenen dua sözcükleri değil, kültürün içine işlemiş -kimi zaman kulladığımızın bile farkına varmadığımız- kelimelerdir.

Söylemlerinden rahatlıkla anlayabiliyorum ki sen de oruç tutuyorsun. Peki ya kendine hiç sordun mu, "Ben neden oruç tutuyorum?" diye.

Mehmet: Bunun cevabı çok basit, çünkü fakirlerin halini anlamak için.

Isaac: Şu vermiş olduğun cevap bile farz olmasından ötürü emir ve sevap odaklı bakılması gereken oruca kültürel baktığını gözler önüne seriyor. Bir kere her şeyden önce, "Fakirlerin halini anlamak için." diye üzerinde biraz bile düşünülmemiş, kıytırık bir argüman sunarsan sana dönüp, "O zaman sizin Tanrı'nız da git fakir doyur deseydi!" derler ve sen de ilk başta "Ama zekat, fitre, sadaka..." diye toparlamaya çalışırsın fakat eline yüzüne bulaştıracağından bu sözle birlikte çok kötü gol yersin.

Mehmet: Sen söyle madem dostum, neden oruç tutulurmuş? Ayrıca neden elime yüzüme bulaştıracağım ki canım?! Gerçekten de söylediğin gibi Tanrı'nın halihazırda git fakiri doyur diye buyruğu da var. Üstelik ne tesadüftür ki maddi olarak güçlü insanlara farz olan bu görev, Ramazan ayında ya da sonlarına doğru yapılması uygun görülür. Yani oruç, empati yeteneğini çok geliştiren, çok önemli bir şeydir. Öyle ki kültürdü, mültürdü deyip işin içinden çıkılmaz.

Isaac: Empati yeteneğini geliştirdiği yargılanamaz bir gerçek. Fakat bunu yapmanın çok değişik yolları da var. Sen fakirlerin halini anlamak için oruç tutuyorsun fakat temiz kıyafetler ve ayağında bir çift pabuçla öyle mi? Madem olay fakirlerin halini anlamak, çıkar bakalım o ayakkabılarını da yürümeyi bir dene. Elini vicdanına koy; bu da çok iyi bir fakirin halinden anlama şekli değil mi?

Sen yapıyorsundur diye demiyorum ama saatlerce aç susuz kaldıktan sonra mükellef sofralarda iftar yapmakla gerçekten fakirlerin hali anlaşılmış mı olur? Neyse ki bilişim çağındayız bu anlatacağımı lütfen görmüş ol, bir grup Arap elleriyle koskocaman bir tepsi pilav ve et yerken kimin halini anlamış olabilirler? Fakirler sadece sahur ile iftar arasında mı fakir, fakir sadece Ramazan ayında mı fakir? Fakir, hep fakir!

Şimdi gelelim neden oruç tutulur meselesine. Sevgili dostum, aslında bunun cevabı inanılmaz kolay fakat işleri yokuşa süren sensin. Oruç, tapındığın Tanrı'yı hoşnut etmek ve onun buyruğuna boyun eğdiğini göstermenin yanı sıra nefis (nefs) denen o duyguyu terbiye etmek için tutulur. İşte tam da bu yüzden oruç, tipik bir "yememek-içmemekten" çok daha fazlasıdır. İnsanlar öyle ki nelerin orucu bozduğuna takılmaktan orucun ne olduğuna takılmadılar ve belki de bu yüzden salak salak şu bozar mı, bu bozar mı diye sorar oldular. Aslında orucun ne olduğunda dair düzgünce bir tanımla yaparlarsa kesinlikle kendileri a priori olarak neyin oruç bozup bozmadığını anlayacaklar. Çünkü sen de dahil olmak üzere herkes bilmelidir ki, oruç; dışarıdan içeriye bir şeyler sokmanın ötesinde bir kutsallıktadır.

Mehmet: Orucun ne olup olmadığına ve senin için ne ifade ettiğine daha detaylı öğrenmek için soracağım fakat şimdilik onlardan hariç olmak üzere, mutlak var Tanrı'nın emri nasıl olur da yerine getirilmez? Kültür olarak dedin de hadi gel teolojik olarak inceleyelim. Tipik bahaneler ve mazeretler haricinde inanan biri, neden oruç tutmaz?

Isaac: Eğer bir insan, inandığı Tanrı'sına hesabını verebileceğine inanıyorsa her türlü ibadeti yapmama hakkına sahip olur. Bu seninle benim konuşabileceğimiz ve kesin hüküm verebileceğimiz bir konu değildir çünkü haddimize değildir. Kimsenin Tanrıcılık oynamasına gerek yoktur. Hesap Tanrı'ya verilir, Tanrı kuluna değil. Fakat değinmeden etmek istemiyorum eğer senin söylediğin şeyi kesinlikle benimsiyor olsak benimle ahbaplığını derhal kesmelisin çünkü;

"Ey iman edenler! Yahudileri ve Hristiyanları dostlar edinmeyin. Onların bazısı, bazısının dostlarıdırlar. İçinizden kim onları dost edinirse şüphe yok ki, o da onlardandır. Muhakkak ki Allah o zalimleri hidayete, doğru yola iletmez." (Mâide Suresi, 5:51)

Mehmet: Ah, benim en eski ve değerli dostum İshak, bu sana nasıl yapabilirim ki?

Isaac: Bu içten ve sıcak dostane davranışın için çok teşekkür ederim sevgili dostum. Genelde insanlar bu tip tutumlar için, "İşine geleni inanıyor, işine gelmeyene inanmıyor." şekilde sığ bir yorum yaparlar. Halbuki işin aslı ayıklama yapmak değil, vereceği hesabın ne olacağını bilmesidir. Çünkü insan, Tanrı'ya dahi kafa tutabilecek donanımdadır. Bunun nedeni ise oldukça basittir. İnsan, içerisinde Tanrı özünü barındırır. Tanrı'ya atfedilen özelliklerin tamamını karşılayamaz belki fakat insan da Tanrı gibi bilge, erdemli, iyi ve hatta yaratıcı olabilir.

Mehmet: Peki ya senin için oruç, tam olarak neye karşılık geliyor. Sana göre oruç nasıl tutulur ve hatta neler orucu bozar?

Isaac: Sevgili dostum; oruç aslında, kutsal bir YouTube challenge videosundan başka bir şey değildir. Bunun kuralını sen yazarsın; 15 saat aç kalma challenge, 1 ay boyunca TV izlememe challenge, 1 hafta boyunca küfür etmeme challenge diye uzayıp giden kendine meydan okumaların tamamı oruçtur. Bunları Tanrı için yaptığını dile getirdiğinde de kutsallığını kazanır ve bu çaban kesinlikle gözden kaçırılmaz. Ne adına oruç tutacağını seçtiğin için orucu bozan şey de ona göre şekillenmiş olacaktır. 1 hafta boyunca küfür etmemek için oruç tutuyorsan, o 1 haftalık süreç içerisinde küfür edersen oruç bozulacaktır.

Şaşıracak mısın bilmiyorum ama biz de oruç tutarız. Hatta;

"Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı." (Bakara Suresi 183. Ayet)

Paskalya'dan önce şeker ve hamur içeren yiyecekleri yemekten kaçınırız ve kendimize bu meydan okuma üzerinde kanalize ederiz. Bu olay Türkçe'de oruçtan çok, perhiz kelimesi ile tanınır. İngilizce'de fasting, hem perhiz hem de oruç tutma olarak çevrilir. Çünkü aslında etimolojik olarak oruç ile perhiz eş anlamlıdır. Oruç kelimesinin eş anlamlı olduğu kelimelerden biri de fasit olmak kelime grubudur. Fasit olmak ile fasting arasındaki benzerliğe bakılacak olursa perhiz ile oruç kelimelerinin eş anlamlı olması konusunda şüphe kalmayacaktır. Üstelik bir çinko daha, oruç da perhiz de Farsça kökenli kelimelerdir.

Sağlığı korumak ya da düzeltmek ereğiyle uygulanan beslenme düzeni anlamına gelen diyet sözcülüğünü bir kenara alalım. Eskiler bu anlama kelimeye diyet yerine perhiz derler. Yani neyi anlatmaya çalışıyorum biliyor musun sevgili dostum, oruç dediğimiz şey hiçbir şey yememek değildir, birtakım şeyleri yememektir.

Mehmet: Bunu kabul edemiyorum dostum. Çünkü;

"Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar, sizin örtüleriniz, siz de onlara örtüsünüz. Allah, gerçekten sizin, nefislerinize ihanet etmekte olduğunuzu bildi, tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı. Artık onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin için yazdıklarını dileyin. Fecir vakti, sizce beyaz iplik siyah iplikten ayırt edilinceye kadar yiyin, için, sonra geceye kadar orucu tamamlayın. Mescidlerde itikafta olduğunuz zamanlarda onlara (kadınlarınıza) yaklaşmayın. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır, (sakın) onlara yanaşmayın. İşte Allah, insanlara ayetlerini böylece açıklar; umulur ki sakınırlar." (Baraka Suresi 187. Ayet)

Buradan da rahat rahat anlaşılıyor ki birtakım şeyler yememek değil hiçbir şey yememek ve hatta içmemek gereklidir. Ayrıca zamanı ise oldukça kesin bir dille gün doğumundan gün batımına olduğu belirtilmiş şekildedir. Ayrıca Tanrı, hiçbir zaman kullarının kötülüğünü istemez. İbadetlerde her zaman bir yarar söz konusudur. Sen hiç "Oruç tut, sıhhat bul." lafını duymadın mı?!

Isaac: Öncelikle şunu demeliyim ki ben, "Oruç tut, sıhhat bul."a hiç inanmıyorum. Kendi gözlerimle görebiliyorum ki oruç tutan kişilerin oldukça halsiz ve bitkin olmaları, gün içerisindeki tempolarından oldukça düşük olmaları ve normalde yapacakları işleri yapmayı ertelemeleri resmen beni kanıtlar nitelikte. Üstelik oruç tutan kişilerin sürekli sinirli tavırları da cabası. Ayrıca yemek yemeyi geçtim, gün içerisinde oldukça uzun süre susuz kalma fikri vücudunun 3'te 2'sinin su olduğu bir canlı için inanılmaz korkunçtur. ATP gereken gerekmeyen her türlü yapım ve yıkım metabolizma olaylarına su, çok kritik bir rolle sahiptir. Aminoasitler yardımıyla protein sentezleyemeyen bir vücut, hangi yapıya katılabilir ki sıhhatli olsun?

Yaşadığımız ülkede orucun sağlığa etkisi adına akademik bir çalışma yapılsa ve sonuç hiç de senin duymak istemediğin şekilde olursa neler olabileceğini tahmin edebiliyor musun? Akademiden çıkan bilgiyi irdelemenin belli metodolojik öğeleriyle inceleme yapmak yerine, "Olur mu canım öyle şey, bunlar din düşmanı, biz dinimizi yaşayamıyoruz!" gibi sert ve radikal çıkışlar yapacaklar. Bu nedenledir ki üniversitelerimiz oruç hakkında haddimi aşarak söyleyeceğim tarafsız bir inceleme yapmaktan kaçınmaktadır.

Gün doğumundan gün batımına kadar ibaresi, yerel bölgelerin oruç tutma sürelerini inanılmaz şekilde değiştirmekle kalmıyor aynı zamanda mevsimsel olarak da değişiklik ekliyor. Almanya, Rusya, Belçika, Norveç gibi Ekvator çizgisinin oldukça kuzeyinde olan ülkelerde oruç tutma süresi 19 saatte kadar çıkıyorken, Çin, Japonya, Endonezya gibi Ekvator'a nispeten daha yakın ülkeler sadece 12-14 saat arasında oruç tutuyor. Grönland'da 21 saat oruç tutuluyor, üstelik gün 24 saat iken!

Bu hesabımızı sadece ülkeler üzerinden yapmamıza gerek yok, şehirler üzerinden bile oldukça rahatlıkla görülebilir. Ardahan'nın tuttuğu oruç süresi, Edirne'den daha kısadır. Çünkü orada güneşin doğumu ile buradaki güneşin doğuşu arasında fark vardır. Kuzey ya da Güney kutuplarındaki Eskimolara bol şans dilerim. Çünkü 6 ay gündüz, 6 ay gece olan bir yerde oruç tutma süresini tahmin edebiliyorsundur sanırım; 6 ay! Enlem ve boylam çizgilerine hakim olan, bir diğer diğer deyişle az buçuk coğrafya bilen biri demek istediğim şeyi rahatlıkla anlayacaktır.

Şimdi gelelim mevsimler meselesine. Kış ve sonbaharda, yaz ve ilkbahara göre geceler daha uzun gündüzler daha kısa olduğundan yani aslında dikkatini çekecek bir şekilde söylemem gerekirse güneşin doğma ve batma saatleri arasında muhteşem bir fark olduğu için kışın tutulan orucun süresi, yazın tutulan orucun süresinden çok daha kısadır.

Mehmet: Herkes bilir ki oruç tutulduğu zaman hücreler kendilerini kontrollü bir şekilde yenilemektedir. Kontrolsüz hücre bölünmesinin kanser demek olduğunu zaten biliyorsundur sevgili dostum. Demem o ki oruç, aklına gelen birçok şeyden daha faydalıdır. Ayrıca orucu kıymetli kılan şeylerden biri de Ramazan'da yani Kuran'ın indirildiği ayda farz kılınmasıdır. Senin sunduğun bu argümanlar orucu tamamen gereksizmiş gibi göstermektedir fakat orucun önemli, yararı ve teolojik yorumlanması gözden kaçırılmayacak şekilde gözümüze sokulmuştur.

Isaac: Ah, sen beni çok yanlış anladın! Amacım orucu değersiz göstermek değildi. Çünkü biliyorum ki nefs terbiyesi gerçekten de çok kritik bir olaydır. İnsanın aklına gelen envai çeşit fikirlerin, ihtiyaçların, soyut somut maddi isteklerin tamamını istenen anda gerçekleşecek diye kanı yoktur. Bu nedenle sabırlı olunması gerektiği kesinlikle öğrenilmek zorundadır. Bunun da yolu oruçla ya da bir diğer ismiyle perhizle mümkün olabilir.

Sadece iyi şeylerin teminindeki sıkıntılardan değil kötü şeylerin ta kendilerinden kaçınmak adına nefs ile mücadele etmek ancak ve ancak insan adı verilen bir canlının yapacağı erdemdir. Hayvanlar aleminde bir hayvan ne istiyorsa kesinlikle onu yapmaya programlanmıştır. Fakat insan için böyle bir şey söz konusu değildir, en azından söz konusu olmamalıdır.

Mehmet: Peki ya ikimizin ayrıldığı kısım tam olarak nedir? Senin söylemiş olduğun öğretiler ile benimkiler arasında pek bir farklılık bulunmuyor. Hatta öyle ki senin adını kullandığın nefs ya da nefis Arap literatüründen geçen İslam felsefesi ve teolojisi terimidir.

Isaac: Gerçekten orucun böyle olduğunu düşünüyor ve hatta inanıyor olabilirsiniz. Fakat ne yazık ki bunu gösteremiyorsunuz. Makattan taharet alındığında orucun bozulup bozulmaması hususunda takılı kalmak oruç kutsaliyetinin üzerine gölge düşürüyor. "Temizlik imandan gelir." sözünü başucu edip abdest türlerini övdükten sonra diş fırçalamanın orucu bozup bozmaması üzerinde bir tartışmaya sahip olmak, çok meşhur bir pidecide pizza sipariş etmek kadar saçma.

Oruç, belki de en düel çalışan ibadetlerden biridir. Kutsallığı anlamında öte pencereden gerçekten değerli olmakla birlikte maddesel dünyaya geçtiğimiz zaman "bir YouTube challenge'ı" olması, perhizi en özel kılan özelliklerden. Kendine aykırı bir iş yapmanın vermiş olduğu zorluk fakat bu zorluğun faturasının diğer insanlara kesilmemesi. İşte tam da oruç dediğin şey bu değil miydi?!

Mehmet: Eğer ibadetlerin kıymeti üzerinde bir sohbete girişeceksek sana katılamam çünkü biliyorum ki, "Namaz dinin direğidir." Konudan sapmak istemiyorum ve evet ne yazık ki sana bu fikirlerinde katılamıyorum. Her şeyden önce orucun düel çalıştığını söylemen başlı başına bir tutarsızlık. Çünkü sadece oruç değil, diğer hiçbir ibadet düel çalışmaz. Bir diğer deyişle ibadet kelimesinin tanımı gereği düel çalışmamalıdır.

Mesela en temel ibadetlerden biri olan iman etmeyi ele alalım. Eğer ibadetler düel çalışabilir dersek kutsal pencereden iman etmek gerçekten de büyük bir olay olur fakat maddesel dünya için bir şey çağrıştırmaz. Böyle bir durumda iman edilen kişi ibadet emrini verdiğinden bütün ibadetler yapılamaz anlamı çıkar. Bu da teist düşünceye tamamen aykırı olacaktır.

Isaac: Aslında sevgili dostum beni haklı çıkardın sayılır. İman etmek, temel bir ibadet olarak ele alınırsa tüm ibadetlerin düel çalışması gerektiğinden ve bununda ibadetlerin yapılması zorunlu eylemler olmaktan çıkardığını söyledin. Sohbetimizde sana daha önce söylediğim şeyi hatırlatmak istiyorum. "Eğer bir insan, inandığı Tanrı'sına hesabını verebileceğine inanıyorsa her türlü ibadeti yapmama hakkına sahip olur."

Ruhani anlamla ibadetler gerçekten de çok güzel işlerdir. Tapınma ihtiyacını gidermek, hayata anlam yüklemeye çalışırken duvara toslamayacağını bilmek ve seni sen olduğun için kabul eden, her zaman yanında olan (Ana rahminde sana biçim vermeden önce tanıdım seni. Yeremya 1:5) üstelik de seni seven bir şeyle birlikte hayat denen meret bir miktar daha çekilebilir olur. Fakat yine de ibadetlerin madde üzerinde bir etkisi yoktur. Bir işin olsun diye namaz kılmazsın, bir işin olduğunda şükretmek için namaz kılarsın.

Mehmet: Peki ya bu bakış açısına göre dua ne konumda oluyor ki?

Isaac: Halihazırda sohbetimiz çok uzadı dostum onu da başka zaman konuşuruz. Hem bak iftara yarım saatten az kalmış. Gel bugün bana misafir ol, birlikte yer içeriz ardından da keyifli sohbetimize devam ederiz.

Mehmet: Bu dostane teklifin için teşekkür ederim. Rotamız belli o zaman, sizin eviniz!

Isaac: Ahahahaha hadi şimdiden yola koyulalım o zaman. Anca yetişiriz zaten.