13 Ağustos 2018 Pazartesi

Kimse Babanızın Hayrına Bir Şey Yapmıyor

Sert giriş, ciddi konu. Nasılsın uğur böceğim? Beni soracak olursan fena değilim ama bomba gibiyim de dersem yalan olur. Eskiden yapmaktan çok keyif aldığım işlerden şimdi hiç eğlenememeye başladım. Bu beni biraz rahatsız etmiyor değil fakat gerekirse o kısma sonra değiniriz. Şu an seninle konuşmak istediğim konunun leziz olduğunu düşünüyorum. Fedakarlıklar ve yardımlar üzerine düşünceler ve iş/meslekler üzerine bir sohbet.

Belirttiğim gibi sizinle bu muhabbetimin iki ana kısımdan oluşmasını ön görüyorum. Eğlence sektöründe ortaya çıkan ürünlerin neden var olmasından başlayıp insan denen mahlukatın fedakarlık adını verdiği tartışmaya açık sözde erdemini neden yaptığına doğru geniş bir yelpazede olmasını istediğim bir yazıya giriş yapmaktasın, hoş geldin.

Eğlence sektörü dendiği zaman sizin aklınıza ilk ne geliyor dostlar? Diziler, filmler, oyunlar? Haklısınız ama benim aklıma her daim bir kişi geliyor o da güleceksiniz ve şaşacaksınız ama Enes Batur. Yaptığı videoları ve içerikleri sevip sevmemeyi ya da kaliteli bulup bulmamayı bir kenara bırakacak olursak sahip olduğu istatistikler eğlence sektörünün zirvesinde olduğunu gösteriyor. Sevgili okur, "Eee İgnis şimdi bu şarlatan ne alaka?" diye içinden geçiriyor olabilirsin ve çok haklısın. Gerçekten de bir şarlatan.

Enes Batur gerçekten yapmak istediği şey mi yapıyor, yoksa yapmak zorunda olduğu şeyi mi? Tarihin hiçbir döneminde toplumdaki kaliteli kesim, kalitesizden daha fazla olmadı. Aydınlar hep azınlıktı ve toplumunu şaha kaldırmak için pek uğraştı. Toplum ahmaklarla dolduğu için bunu reddetti ve kalitesizlikleriyle kavrulmaya devam etti. Kalitesiz insan, kalitesiz şeyi talep eder. O da günümüz Enes Batur'un içeriklerine tekabül ediyor.

Toparlamak gerekirse; Enes, siz eğlenceli bir 15 dakika geçirin diye mi kendini bu kadar paralıyor? Elbette hayır, bu onun ekmek kapısı. Sizler eğlenin ya da daha keyifli vakit geçirin diye değil kendi cebini doldurmak için bunu yapıyor. Üstelik bunun yapılması o kadar olağan, o kadar normal ki. Asla yanlış hiçbir şey yok. Sorumuza geri dönelim; Enes Batur gerçekten yapmak istediği şey mi yapıyor, yoksa yapmak zorunda olduğu şeyi mi?

İlla ki haberiniz vardır fakat insanlar hayatta kalabilmek için gıdaya ihtiyaç duyuyor. Bunu elde etmenin de en kesin yolu para adı verilen birkaç değerli kağıttan geçmekte. Durum bu olunca sadece Enes'in değil tüm yeni medyacıların kitlelere ulaşması ve talebi karşılaması lazım. İzleyici onlar için bir müşteri. Siz bir fırına ekmek için girdiğinizde ustanın poğaça vermesini beklemiyorsanız Enes ve onun gibilerinden kaliteli video beklememelisiniz.

Kalitesiz insanın kalitesiz talebine karşılık kalitesiz içerik. İki iki daha dört. Bu kadar basit ve dediğim gibi bu ne yanlış bir şey ne de Enes'e kızmamız gerekli. Burada kızılması gereken aptalca şeyi talep eden izleyici profili. Ekranların başındaki insanlar challenge ya da kışkırtma (ALLAH'IM BUNUN KADAR AHMAKÇA BİR ŞEY YOK HERHALDE) yerine kültür sanat talep etse Enes bir dakika daha 1000 tane yumurta pişiren Hintli Amca izleme videosu çekmekle uğraşmaz.

Apaçık belli ki yeni medya, eski medya fark etmeksizin hiçbir eğlence sektörünün mensubu sizin kara kaşınıza kara gözünüze değil para kazanmak için uğraşıyor. Avukatlar gerçekten sizin haklı olduğunuzu ve adalet karşısında kendinizi tam performans sunmanız gerektiğini düşündüğü için değil para kazanmak için bu işi yapmıyorlar mı? Aaaa! Demek ki olay sadece eğlence sektörüne değil dünyanın her yerindeymiş!

İster kabul edin, ister etmeyin meslekler ya da sektörler sizin iyiliğiniz için bir diğer deyişle babanızın hatırına değil para için çabalar. Çiftçi, "Gıdam insanlara ulaşmalı ve onların boğazından geçmeli!" gibi bir gayeye girişmez. İşin ucunda kendi kazanacağı para olmaza yapmaz, ki bunu hiç kimseler yapmaz. Hayatta kalma serüveninde bu oldukça normal karşılanmalıdır. Çünkü farkında olmasanız da bunu siz de yapmaktasınızdır ya da yapacaksınızdır.

Tabi ki, "Her şey para olmak zorunda değil." değil mi? Doğrudur, her şey para değildir fakat hayatta kalma mücadelesi hız kesmeden devam etmektedir. Sadece para pragmatik gayelere hizmet etmek zorunda değildir. İşte burada da tam olarak devreye ailenizle, arkadaşlarınızla ve diğer insanlarla olan ilişkiniz devreye girer. İnsan, sosyal bir şeydir. Ben pek hayvan yakıştırması yapmayı sevmiyorum fakat beni buna zorluyorsun insanlık!

Her şey daha biriyle arkadaş olmanızdan başlar. Hiç, herhangi bir arkadaşınızla neden arkadaş ya da dost olmuşsunuzdur hiç düşündünüz mü? Ben sana söyleyeyim sevgili okur, çünkü birbirinizin işine yarıyorsunuzdur da ondan. En kötü ihtimal birlikte iyi, eğlenceli ve kaliteli zaman geçirmenizden ötürü o kişi sizinle arkadaş olmaya layıktır. Sahi ya, neden herkes sizin arkadaşınız değildir ya da olamazdır? İşine yaramazlar da ondan.

Kaliteli insanın kaliteli arkadaşı olur çünkü kaliteli ihtiyaçları olur. Bu cephede de vereceğim en iyi örnek akıl danışmak olacaktır. Beyin kıvrımlarına biraz manevra vermiş biri bile sana oldukça büyük şeyler katabilir. Bu fırsatı kaçırma ve rasyonel insanlarla bir an önce arkadaş ol! Eh hele bir düşünür müsün, neden onunla geçirdiğin vakit eziyet gibi geliyorsa ya da sana bir şey katmıyorsa, işine de yaramıyorsa zaman gibi değerli bir şeyi öldüresin ki değil mi yani hani?

Yukarıdaki örneklemenin içerisindeki arkadaş/dost kelimelerinin yerine sevgili kelimesini koyduğunuzda da sistem tıkır tıkır çalışır. Hayatınızı zehir eden birini ya da ruhunuzu rahatlatması gerekirken daha çok strese sokan biri için neden vakit harcayasınız ki? Sevgiden ötürü diyeceksin he? Eheheh. Bunun konusunu açtığın için teşekkür ederim sevgili okur. Oynadığın "sevgi" hamlesi hâlâ benim kimse babanın hayrına bir şey yapmadığına delil içeriyor.

Aşkınıza beslediğiniz sevgi de dahil olmak üzere birtakım ilişkiler pragmatik amaçlar içermektedir. Sevgi, fedakarlık gibi bir erdemi doğurur. Fakat fedakarlık gerçekten de düşündüğümüz kadar büyük bir erdem midir? Bunu incelemek için bir senaryo yaratmak çok daha iyi olacaktır. İki adet senaryomuz olacak biri aşk, diğeri de aile ilişkisini içerecek.

Diyelim ki aşık olduğunuz/hoşlandığınız biri var ve bir romantik bir ilişki içerisindesiniz. Partneriniz ya da aşkınız -ne derseniz neyin- yerim yerindeyse size hayatı zehir ediyor. Yediğinize içtiğinize kadar karışan bir profille karşı karşıyasınız ve resmen illallah etmiş durumdasınız. Fakat biliyorsunuz ki bu kişi sizinle tanışmadan önce birçok kötü badire atlatmış ve sizinle birlikte anca toparlanmış. Böyle bir senaryo içinde de sizin düşünceniz, "Düşene bir tekme de ben vurmayayım, çünkü onu seviyorum ve onun için bu fedakarlığı yapmaya hazırım." şeklinde evrilmiş olacaktır.

Burada atladığınız nokta bu fedakarlığı yapmanızın temeli onu çok sevmenizden değil, yine bizzat kendinizden ötürüdür. Düşene bir tekmenin atmanın vermiş olduğu vicdan azabıyla yaşamak istemediğiniz için bu fedakarlığı yapmaktasınız. Uzun lafın kısası o üzüleceği için değil, siz üzüleceksiniz diye bu topa girmişsinizdir. Yapacağınız eylemin sonunda siz üzülmeyecekseniz neden özgürlüğünüzü kısıtlayan birinin gözünün yaşına bakasınız ki? Kendi rahatlığınız ve hazzınız için yapılması fedakarlık sayılır mı?

Konu fedakarlık olunca akla gelen ilk şey hiç şüphesiz anneler olur. Onlar yemez yedirir, içmez içirir. Annenin de fedakar olması hemen hemen aynı sebepten ötürü kaynaklanır. Çünkü bu durumdan memnundur. Evladı için şart gördüğü şeyleri yapmazsa aklı onda kalır ve çok rahatsız olur. Kendisi tok olsa bile evladının aç olma fikri onun aklını kaçırmasına neden olur, işte tam da bu nedenle kendisinin aç kalması pahasına evladının tok olmasına razı olur. Yani yine kendi huzuru ve hazzı için fedakarlık yapmış olur. Bu durum fedakarlık tanımına uyar mı?

Demem o ki, iletişime girdiğiniz mesleklerden tutunda arkadaşlarınız, aşkınız hatta aile üyeleriniz bile babanızın hayrına bir şey yapmıyor. Sizin o kara kaşınıza, kara gözünüze yapmıyor. Aptal hümanist düşüncelere girip sırf insan olduğunuz için yapmıyor. Hak ettiğiniz için yapıyor. İşine yarıyorsunuz; bu durumda siz buna değersiniz. Aynı şey sizin onlara bakışınız için de geçerliyken mutualist yaşamak ne kötü bir durumdur ne de ayıplanmalıdır. İletişim/ilişki böyle olmak zorundadır ki başta sen olmak üzere insan ırkı hayatta kalsın.

Verdiğim örneklere bakınca sadece iyi eylemler için bu durumun geçerli olabileceğini savunmuşum gibi göründüğümü fark ettim. Hayır, sadece iyilikler değil yaptığımız kötülüklerde pragmatik gaye sonuna kadar hissedilir. Bunun için bir örnek vermeye gerek yoktur çünkü zaten apaçık bellidir. Keyif almak için, ihtiyacı olduğu için uzun lafın kısası kendi için bir insan iyilik veya kötülük yapar. Sıkça kez de belirttiğim gibi bunda ayıplanacak hiçbir nokta yoktur.

Peki sence ben bu konu üzerinde bu kadar şiddetli bir şekilde mi düşünüyorum? Hayatın bir tez, anti-tez, sentez üçlüsünden oluştuğuna inanan biri olarak elbette benim sadece bu konuda değil, hiçbir konuda direksiyonu bu kadar sert kırmam beklenemez. Bu söylediklerim hiç şüphesiz hayat denen sahnenin parçası ve bu kötü olmadı, olmayacaktır. Fakat gerçekten her şey bu kadar kalıba oturmuş mudur? Bunun kararını sen ver ama bence hayır.

Bir sonraki yazıya kadar kendine iyi bak sevgili okur ve dikkat et. Lütfen bu kullanıma kendini çok kaptırma ve sömürülme. Mutualizm yaşamanın hiçbir kötü yanı yoktur ve olmayacaktır fakat hayatındaki parazitleri çıkar. Onlar ivmeni arttırmaz, aksine yavaşlatırlar. Ben kendimi yetersiz görüyor olabilirim ama sen kendini tam gör. Çünkü bu sana sonsuz güzellikte kapı açacak. Ben alt tarafı ortalama bir herifim doğru, fakat lütfen bu son dediklerime kulak ver. Seni seven ve elbette her insan gibi sevgiye ihtiyaç duyan İgnis, yazıyı burada bitiyor. Hoşça kal.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder